Müslüman Türk'ün fetihçi vasfı: Alperen

Müslüman, Türk ve alperen. Bu üç güzide kelime birbirinden ayrılmaz. Mahiyet farkı yoktur ve birbirini tamamlayan cüz gibidir. Müslüman Türk'ün fetihçi vasfı olan alperen "alp" ile "eren" in bütünleşmiş hâlidir. Fetihçi, İslâm üzere fetih yapan, yâni karanlığı gideren, açan, nurlandıran mânasına gelir. "Alp" bahadır, yiğit, cesaret, şecaat, kuvvet sahibi olmaktır. "Eren" ise ermiş, velî ve dost demektir. ALPEREN HEM MÜCAHİT, HEM DERVİŞTİR Bu iki unvanın terkibi olan alperen İslâm üzere hikmet, adâlet, gâzavat bilgisi ve tasavvufî terbiyesiyle hem gazâya çıkan mücahit, hem dîni tebliğ eden derviştir. "Alp" tasavvuf terbiyesi gördükten sonra ehl-i tarik olarak "alperen" unvanına, yâni İslâm'ın gayesini tebliğ etme mertebesine yükselir ve ölünceye kadar din üzere fethe çıkar. "Bu seferler kuru gavga için olmayıp İlâ-yi Kelimetullah içindir" diyerek and içen alperenlerin düşmana karşı yaptığı cihatla nefsine karşı verdiği cihat iç içedir. İslâm'dan beslenen cesaret, sevgi ve merhametle ümmete ve millete hizmet dâvasında din üzere yol tuttukları içindir ki alperen kafilesinin başında mânevî olarak Hz. Peygamber Efendimiz ve Dört Halife bulunur. "ALP" LIĞI "ALPEREN" MAKAMINA YÜKSELTEN ALPERENLERİN HOCASI AHMED YESEVÎ'DİR Alp bir savaşçı olarak Müslümanca ahlâk, adâlet, vicdan ve merhamet sahibi olmalıdır ki barbarlaşmasın, haksız kan dökmesin. Alperenlerin hocası Pîr-i Türkistan Ahmed Yesevî alplığa "eren" sıfatını kazandırarak alperenlik makamına yükseltmiş ve Horasan erenlerine "Gittiğiniz yeri İslâmlaştırmak, İslâm'ın ahkâmını tebliğ ve tesis etmektir" diyerek Anadolu'ya ve Balkanlara yollamış. FÜTÛHAT EHLİDİR ALPEREN Alperenfütûhat ehlidir. Allah'ın yardımıyla her türlü günah ve mâsivadan kurtularak fetihlerde bulunmak, gönüllere îman ve sevgi aşılayarak fethetmek... "Gâzi derviş" unvanını da taşıyan alperenler fütûhatlarıyla İslâm medeniyetinin ve ahkâmının taşıyıcıları olmuşlar. Sadece kılıçla fetihler yapmamış, gönülleri de fethederek gayrimüslimlerin Müslüman olmasını, yâni Türkleşmesini sağlamışlar. Anadolu'nun ve medeniyet coğrafyamızın İslâmlaşması alperenlerin sâyesindedir. SULTAN ALPARSLAN ALPERENLİĞİN "ETE-KEMİĞE BÜRÜNMÜŞ" TİMSALİDİR Sultan Alparslan Gâzi alperenliğin "ete-kemiğe bürünmüş" timsalidir. Osman Gâzi'ye "İnsanı yaşat ki devlet de yaşasın" diye nasihat eden Şeyh Edebali alperenlerin mürşidir. Bu kutlu zâta intisap eden Osman Gâzi alperenliği devlet nizamına dönüştüren, bir muamele ve mesele karşısında "Kitap'da yeri var mı" diyerek adâlet, merhamet ve vicdan hassasiyetini öğreten öncü alperendir. Fâtih Sultan Mehmed, hocası Akşemseddin hazretleri'nin huzurunda Hak divanına durmayı sarayında oturmaya yeğ tuttuğu, İstanbul'un fethi sabahı asker ve komutanlarına imam olup zafer namazı kıldırdığı ve fethe katıldığı için alperen sıfatını haiz bir sultandır. Kâşgarlı Mahmud (1008-1090) "Divânü Lügâti't Türk" adlı eserinde "alp"ı "düşman karşısında belli olan yiğit" diye târif etmiş. Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig'de alperenlik kavramını kullanmaz fakat "akıl" yerine koyduğu "Öğdülmüş" ün ağzından anlattığı kumandanın sıfatları Türk'ün alperen vasıflarıdır: "Ordu kumandanı yüreği pek, cömert, cesur, alçak gönüllü, soğukkanlı ve sofrası açık olmalıdır. Malını askerlerine dağıtmalı, dost edinmeli, mal toplamamalı, gümüş yığmamalıdır." (Kutadgu Bilig, Yaşar Çağbayır) "ALPERENLİĞİN MADDÎ ÂLETLERİ DOKUZDUR" Kırşehirli Âşık Paşa (1272-1333) "Gâribnâme" adlı kitabında "alperenliğin maddî âletleri dokuzdur" diyor: "Birincisi, muhkem (sağlam) yürekli olmaktır. Hiçbir şeyden ürkmemeli, sağlam duruşlu olmalı, düşmanı görüp sinmemelidir. Alperen yüreği ordunun direği olan kimsedir. İkincisi, pazusunda kuvvetli olmaktır. Üçüncüsü, gayrettir. Gayreti olamayan kişide hamiyyet olmaz. Hamiyyet olmayan kişide şerefini koruma duygusu bulunmaz. Üçüncü şartı yiğitliktir. Dördüncüsü, attır. Bu at alplar için ulu bir âlettir. Beşincisi, kalbi ve vücudu örten bir don (zırh) lâzımdır ki, kılıçla vururlarsa kesmesin, kötü yaydan ok dokunsa geçmesin. Karşıdan görenler heybetinden, karşısına çıkmaktan korksunlar. Altıncısı, yaydır. Alperenler eline yay aldıklarında kahramanlıkları dünyaya yayılır. Yedincisi, kılıçtır. Yay olup da kılıç olmazsa, düşmana o kılıcı sallamazsa yalnız ok ve yay ile alplık olmaz. İyi bir kılıç alp eline yaraşır. Sekizincisi, süngüdür. Kolunda süngü oynatan alperen kalbi kalbe aktarandır. Dokuzuncusu, dosttur. Alpın bunca âleti olup ta, yâri ve ardında yürüyen gönüldaşı yoksa, kafadarları bulunmuyorsa bir şey yapamaz." "ALPERENLİĞİN MÂNEVÎ ÂLETLERİ DE DOKUZDUR" Âşık Paşa'ya göre "alperenliğin mânevî âletleri de dokuzdur": "Birincisi, velî olmak lâzımdır ki onunla her işi boşa iletir. O velâyet tahtını tutarsa, şüphesiz