Her 10 Kasım'da Osman Yüksel Serdengeçti düşer yüreğime

Fakir için 10 Kasım demek, tâvizsiz bir dâva adamı Osman Yüksel Serdengeçti'nin bu dünyadan göçünü toplayıp ahrete uçtuğu gün demektir. 1O Kasım'ın iki yüzü vardır; biri karanlık, diğeri aydınlık... Aydınlık yüzünü Türk fikir hayatının yiğit adamı Osman Yüksel Serdengeçti temsil eder. Herkesin gönlünde yer alan kahramanları vardır. Fakîrin yakın dönem kahramanları arasında Medine Müdafîi Fahreddin Paşa, Üstad Necip Fazıl, Ali Yurtgezen hoca ve bu nâçiz yazının mevzuu olan Osman Yüksel Serdengeçti vardır. Serdengeçti'nin kahramanları da Yûnus Emre'dir, Mehmed Âkif'tir. TÂVİZSİZ BİR DÂVA ADAMI: OSMAN YÜKSEL SERDENGEÇTİ 1917'de Akseki'de doğmuştur. Asıl adı Osman Zeki Yüksel'dir. Hakk'a tapan Türk'üm diyenler, İslâm ölçüleriyle milliyetçiyim, mukaddesatçıyım diyenler, Türkiye'nin bin yıllık millî dâvasını taşıyanlar Serdengeçti'yi tanımalıdırlar. Rasih Yılmaz "Toros Yüzlü Adam..." diyor ona. İsabetli söylemiş. Türklerin bin yıldır vatanlaştırdığı Türkmen yurdu Toros dağlarının çilekeş, kucaklayıcı ve sarp yamaçlarına benzer Serdengeçti. Şairdir, yazardır, cemiyetçidir, Türk İslâm düşüncesinin peşindedir. Bu hususiyetlerini kuşatan en büyük vasfı tâvizsiz bir dâva adımıdır. Dâva yoksa şairlik, yazarlık ve siyaset yoktur onun için. Varlıklı sayılabilecek Müftü bir babanın oğlu olmasına rağmen zengin görünmeyi ve yaşamayı istememiştir. Meşreben Ebu Zer Hazretleri gibi kanaatkârdır. Kitaplarından ve mebus maaşından eline geçen parayı hapishânelerde ve dâva için çıkarttığı dergilere harcayan, yoksul lise ve üniversite talebelerine burs veren fedakârlık ve diğergâmlık timsalidir. Türk edebiyatı mütehassısı Cemal Kurnaz efradını câmi, ağyarını mâni bir târif yapmış: "O bu çağın adamı değildir. Bütün zamanların adamıdır. Onun gönlü Asr-ı Saadette, kafası Selçuklu ve Osmanlı'da, gövdesi bu zamandadır. Gösterişi, övgüyü, gürültüyü, şamatayı, yalanı, riyayı sevmez." Serdengeçti, Bağrıyanık gibi yayınladığı dergilerin okuyucusu çoktur. Resmî olarak soyadına da eklediği, onun mümeyyiz vasfından ve karakterinden neşet eden Serdengeçti dergisini millet çocuklarına okutmalı, tıpkıbasımını çoğaltıp siyaset yapanlara, aydınlara, en çok da üniversitelere ve Anadolu'daki bütün derneklere, çayhânelere dağıtmalıdırlar. "Allah" demenin yasak olduğu milletsiz Kemalist Cumhuriyet'in surlarına ateşten oklar atan fikir ve dâva dergisinin adıdır Serdengeçti. Kendi karakterini çağrıştıran Serdengeçti dergisinin alt başlığı olan "Allah, Vatan, Millet Yolunda" cümlesi onun fikrî istikâmetinin en kısa tarifidir. Kalemini yüreğine batırarak yazdığı "Bu Millet Neden Ağlar", "Mabetsiz Şehir" ve "Bir Nesli Nasıl Mahvettiler" kitaplarını "Yarınki Türkiye'nin" sahibi millet çocukları mutlaka okumalıdır. KEMALİSTLERE KARŞI TEK BAŞINA MÜCADELE ETTİ Milliyetçi mukaddesatçı olan Serdengeçti, Kemalist inkılâplara peşinen karşıdır. Ona göre laiklik, dinsizliğin kibarcasıdır. Kemalist devletin siyasetine karşı emsalsiz bir millî duruş gösteren Serdengeçti'nin başına neler gelmedi neler! 3 Mayıs 1944 hâdiselerine "öncülük yapmak, gençliği kışkırtıp tahrik etmek" ten tabutluklara atıldı. Suçsuz olduğu anlaşılınca, felsefe bölümünde okuduğu Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesindeki eğitimini tamamlamak istedi. Fakat siyasî sabıkası olduğu için izin verilmedi. Devrin azılı Kemalist solcularından Behice Boran, Serdengeçti'nin imtihanlara girmesinin rejim açısından mümkün olamayacağını söyler. Kemalist sisteme ses çıkaramayan ünlü tarihçi Prof. Enver Ziya Karal'ın da bulunduğu üniversite kurulunca fakülteden kaydının silinmesine karar verilir. Danıştay, tahsiline devam etmesi yönünde karar verir. Osman abi bu! Yalınkılıç bir alperendir. Eyvallah etmez Kemalist devletin tanrılarına. Suratlarına tükürürcesine konuşur: "Nasıl oluyor da Cumhuriyet hükümetinin en yüksek mahkemesinin kararını tanımıyorsunuz. Burası Moskova mı" "YÜKSEK VEKÂLETİN ALÇAK VEKİLİNE" Kemalist rejimin hükümferma olduğu o devirde hiçbir babayiğidin cesaret edemeyeceği şekilde Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel'in makamına alperen edasıyla çıkar ve okunduğunda hapishâneye yollatacak demir leblebi cinsinden dilekçesini masasına koyup gider: "Yüksek Vekâletin Alçak Vekiline Ankara "Kader beni yine sizin karşınıza dikmiştir Hakkımı istiyorum efendi hakkımı ...! Senden bahşiş istemiyorum ...! İmtihan hakkımı ya verirsin ya zorla alırım... Beni, tuttuğum yoldan Yücel değil, ecel gelse döndüremez..! Bu aşkı bu ateşi hiçbir şey söndüremez...! Dilekçesine cevap alamayınca, Serdengeçti dergisinde Kemalist rejimin dalkavuğu, münafıklar münafığı, riyakârlar riyakârı Hasan Âli Yücel'in hakkında yazı yazar: "Ağzının sağ yanı ile Kur'an okuyan, sol yanı ile kızıl ıslıklar çalan Bakan!" "HAPİSHÂNEYİ SIRTINDA TAŞIYAN ADAM" Bu iki müdafaasının ardından üçbuçuk ay hapisle cezalandırır. Toy düğündür Serdendeçti için hapislik. Minnet eylemez kimseye. Eli üç defa kovuşturma açılmış, seksen kez mahkemeye verilmiş, doksan üç kere mahkûmiyet kararına muhatap olmuş, sekiz defa hapis yatmış. Derin devletin ve siyasî tarihin işkenceli sorgu mekânı olan meşhur Sansaryan Han'ın tek kişilik tabutluğunda dahi tâviz vermeyen ehl-i hapisanedir, Yusufiyelidir. Malatya, Ankara hapishânelerinin demir kafesleri ve duvarları onu iyi tanır. Çorum Erbaa'da sürgün ikâmete mecbur edilir. Yavuz Bülent Bakiler, Serdengeçti'yi ne güzel anlatır: "O, hapishâneyi sırtında taşıyan, hayır ruhunda yaşayan bir çileli adamdır." "AÇIK KAPILARI OSMAN GELİYOR" Her yazısında kullandığı "Açın kapıları Osman geliyor" sözü yeni mahkûmiyetlere hazır olduğunun beyanıdır, yâni zulüm idaresine meydan okumasıdır. Alperenlik cehdi gerek. Serdengeçti'de yürek çatal çatal... Millî mücadele bitmemiştir onun için. Mücadelecilik ruhundan maddesine kadar işlemiş. Kemalist devletin tanrı şeflerine, Necip Fâzıl dışında hiçbir babayiğidin söyleyemeyeceği yazılar yazar, mülâkatlar verir dergilerde. Yürek ister o devirde yazı yazmak. Söyleyeni darağacında sallandıracak o mülakattan kısa bir bölüm: "Tam 27 yıl Tanrı'lar gibi konuştular. Firavunlar gibi saltanat sürdüler. Yediler, içtiler, kustular. Bol harcırah, hususi vagonlar, yatlar... Sürgün ettikleri padişahların saraylarında şahane hayatlar... Zevk, eğlence âlemleri... Vur patlasın! Çal oynasın! Her gün bayram, her gün seyran! Altta kalanın canı çıksın. Altta kalan milletti! Halktı, köylü idi! Ama nutuklarda, afişlerde '' Köylü Milletin Efendisidir'' yazılı idi. Ne uslandılar, ne utandılar, ne de doydular... Ey Türk Milleti! Vatan ve millet cellâtlarını unutma ve affetme!" 1877'DEN BU YANA MECLİS ONUN GİBİ BİR MEBUS GÖRMEDİ Mebusluk da yaptı. 1877'den bu yana Meclis onun gibi bir mebus görmedi. 1965 yılında Adalet Partisi'nden mebus olur. Adalet Partisi'den aday olduğunda gazeteciler "Neden AP" derler. Alperen ruhlu bu yiğit adam, aynı zamanda nüktedan ve hazırcevap birisidir. En ciddi meseleleri nükte, hiciv ve mizah üslûbuyla icazlı bir şekilde anlatır ve dinleyenleri kırar geçirir. Osman abiyi dinleyelim: "Millet Partisi'ne gitsem, o geveze Osman (Bölükbaşı'nı kastediyor), ben Deli Osman, idare edemeyiz. CKMP'ye (MHP'nin eski adı) gitsem, yahu ben askerliğimi yapalı yıllar oldu, gidip de bu saatten sonra bir Albay'ın emrinde yat-kalk tâlimi mi yapacağım. En iyisi AP, geldik buradan aday olduk." Hakikati üzere yaptığı muhalefeti karşısında AP'den ihraç edilir. Adalet Partisi'nin Genel Başkanı ve Başbakan Demirel'i millet değerlerine ters siyaset yaptığı için manzum bir şekilde hicveder: "Bizler sandıktan çıktık, zât-ı âliniz kasadan Keşke çıkmaz olaydık, öleceğiz tasadan Millet bıktı usandı, sandalyeden masadan İktidar borusu artık, bir daha ötmez Ey Hazreti Süleyman bu kervan böyle gitmez." Sonra MHP'ye geçer. Bir gazeteci sorar: "Hani siz bir Albay'ın emrinde yat-kalk tâlimi yapamazdınız" Serdengeçti'ye soru soruyorsanız, işiniz zor. Üç kulhuvallahu, bir elham okuyacaksınız: "Bilmiyor musun oğlum seferberlik ilan edildi" der. Gazetecinin dili boğazına kaçar. "MECLİSİN GALENDER, KRAVATSIZ MİLLETVEKİLİ..." Dâvası için siyasete giren Serdengeçti kartvizit kullanmaz. Meydanlarda ve salonlarda kendini tanıtırken "Meclisin galender, gravatsız milletvekili, bağrı yanık gardaşınız..." diye başlar söze. Dâva adamlığıyla uyuşmayan siyaset onun için bir vasıtaydı. Kemalist sistemle mücadele etmek, milliyetçi mukaddesatçı fikri hayat geçirmek isteyen Serdengeçti için o şartlarda siyasî partilerde kısa müddet yer alması normal olsa gerek. Tek arzusu, milliyetçileri ve mukaddesatçıları birleştirmekti. Milliyetçiliği İslâm'la anlatmaktı derdi. Seküler sağcı milliyetçiliği reddediyordu. "Bizim milliyetçiliğimiz Hakk'a tapan, halkı tutan, yalınkılıç bir milliyetçiliktir" diyordu. O vecdli diliyle söylediği "Tanrı Dağı kadar Türk, Hıra Dağı kadar Müslümanım" terkibi, bâzı tenkitlere açık olsa da, heyecanlı kitlelerde hayli rağbet görmüştür. 1973 seçimlerinde MHP'den biraz uzaklaşır. Millî Selamet Partisi'nin çıkardığı Millî Gazete'de köşe yazıları yazar. Bu partiden aday olacağı zannedilir. Dedikodulara kızarak, gazetedeki köşesinden seslenir: "Turfanda milliyetçiler, MSP listeleri açıklandı, gördünüz mü adımı" "KRAVAT KONUŞMAZ, KAFA KONUŞUR" Serdengeçti'ye mecliste pek söz verilmez. Bir gün söz istediğinde asker kökenli Meclis Başkan Vekili bir mebus "Sen kravatsızsın. Önce kravatını tak, sonra konuş!" deyince, Serdengeçti durur mu: "Paşa omuzlarınla düşünmekten vazgeç! Karşındaki adam istediğin kılığa sokabileceğin emir eri değildir. Kravat konuşmaz, kafa konuşur." AYASOFYA İÇİN İDAMLA YARGILANDI 1953'de İstanbul'un fethinin 500. yıldönümü münasebetiyle yazdığı Ayasofya'nın müze yapılmasını telin eden yazısından dolayı Ağır Ceza Mahkemesi'nde idamla yargılanır. Savunmasının girizgâhı onun tâvizsiz bir dâva adamı hususiyetlerinden sadece biridir: "Savcılık bu dâvayı yanlış yere getirmiş. Dosyayı Yunanistan'a gönderseydi daha iyi etmiş olurdu" diyerek başlar. "Savcı tepeden verilen emirlere göre hareket ediyor! Ayasofya'nın tekrar câmi haline çevrilmesinde benim ne gibi hususi maksadım ve menfaatim olabilir Ayasofya'yı kiraya mı vereceğim yoksa imamı mı olacağım Beni bu yazıdan dolayı Türk savcıları değil, Yunan savcıları itham etsin. Böyle bir yazıyı yazmaktan dolayı kendimi müdafaa etmekten utanç duyuyorum.'' Karakteri gereği avukat tutmaz. Süleyman Arif Emre hasbî olarak avukatlığını yapar ve beraat eder. Sevineceğini düşünür. Fakat öyle olmaz. "Yaptığınız işi beğendiniz mi Arif Bey! Ben canımın derdinde değilim. Ne ceza verirlerse versinler. Merhum Fatih, Osmanlı Ruhu, Ayasofya... Müthiş bir konuşma hazırlamıştım, Mahkeme Heyeti'nin ve bütün İslâm düşmanlarının suratlarına indirecektim. Siz tuttunuz, o başarılı savunmanızla benim muhteşem konuşmamın yolunu kestiniz. İdam