Evlâd-ı Fâtihan için "Türklüğün şartları otuz üçtür"

Türklüğün Müslümanlıkla aynı mânâya geldiğine inananlar, "Ali Yakup Cenkçiler Hâtıra Kitabı" nı okuduklarında fikirleri daha da güçlenecektir. Arnavut asıllı Ali Yakup Cenkçiler Hoca (1913-1988) Kosova'nın Gilan Kasabası'da doğan saf bir Müslüman. 1936'da Yüksel tahsil için gittiği Kahire'de Yozgatlı İhsan Efendi gibi âlimlerden özel dersler almış, sohbetlerinden istifade etmiş âlim ve fâzıl bir mümin. Ezher'den mezun olduktan sonra 1946- 1957 arasında Kahire Üniversitesi Kütüphânesinde ve ardından Mısır'ın Ankara Büyükelçiliği'nde mütercimlik vazifelerinde bulunur. Kendi ifadesiyle, 1960 yılında "Büyük çabalarla hicret ederek, çok sevdiği İstanbul"a yerleşir ve Türk uyruğuna geçer. "Sadakay-ı câriye" olarak, Fâtih Mesih Paşa ve Emîr Buharî Câmilerinde ve Haseki Eğitim Merkezlerinde tefsir, kelâm, belagat dersleri verir ve yüzlerce ilim erbabı yetiştirir. "HOCA, TÜRKLÜĞÜN ŞARTLARI 33'TÜR DİYE VAAZ EDERDİ" Türklerin Müslüman olunca millet olduğuna inanlar, Osmanlı Türk'üne âşık bu şahsiyetli âlimin söylediklerine kulak vermelidirler. "Balkanlar'da Türk kelimesi ne ifade eder hocam Bir ırkı mı anlatır" diye sorduklarında, gönlünde bir asırdır demlenmiş olan Türklük sevdasıyla cevap verir: "Yok azizim, şimdi bu çok gülünç olaylara yol açar. Meselâ bir Arnavut Müslümanlığını bildirmek istedi mi, 'Elhamdülillah Türküz' derdi. Hoca kalkar, burada 20 sene tahsil etmiş, vaaz ederken 'Türklüğün şartları 33'tür' şeklinde konuşur. 'Allah Türklükten ayırmasın. Allah canımızı Türk olarak alsın' der. Adam meselâ Müslüman değil, Sırplı. O bile kendisinin Türk olduğunu söyler. Hicazlı bile Türk olarak bilinir. Bizim zamanımızda Müslüman için Türk kelimesi kullanılırdı." Türklüğü "seküler-ulusalcı Türklük" şeklinde târif ederek İslâm'dan ayıran Kemalist milliyetçilerin ve pozitivist bâtıl Türkçülerin millet değerlerimizle uyuşmayan Türklük anlayışından idrakleri kirlenen zümreler, Ali Yakup Cenkçiler Hoca'nın sağır idrakleri açıcı sözlerini körleşmiş zihniyetlerine sokmalıdırlar. Hâdimü'l-Haremeyn olan Türklerin Müslümanla aynı mânaya geldiğini anlarlar belki: "Biz yalnız kitap okurken 'Dîn-i İslâm'ın şartları 33'tür' derdik. Halk bir kelime Türkçe bilmezdi. Ama 'Allah'a şükür Türk'üm' derdi. Osmanlılara karşı büyük bir muhabbet vardı yâni. Azizim, öyle adamlar vardı ki Sultan Hamid'in adı geçtiğinde emin olun ayağa kalkardı. Osmanlı dendi mi, o bir ansiklopedi gibi bir şey ihata ediyor. Bütün Müslümanlığın inceliğini ihata ediyor Osmanlı tabiri. Osmanlı denildi mi, efendi, müslüman, cömert, misafirperver, ahlâklı, yâni mecmu kemâlâtı havi bir şahsiyeti anlıyor. Sonra Türk bir çelebilikti. Meselâ ben orada Türkçe öğrendim. Benim kasabamda halk 'Ben Türk'üm' der. Halbuki köyden gelmiş olan Arnavut bilinir. Arnavut demek, köylü anlamına geliyor. Kasabalı ise Türk ve çelebi. Türkçe bilmek ise büyük bir mesele. Hele bir köylü Türkçe bildi mi onun havasından geçilmez. 'Nasılsın efendim' der. Türkçe konuştuğunu ihsas eder. Ben de bu aşkla Türkçe'yi öğrendim." "HADİ BAKALIM OĞLUM, TÜRK'ÜN ŞARTI KAÇTIR" Türkçe bilmeyen annesi, Ali Yakup Cenkçiler Hoca'ya "Hadi bakalım oğlum, Türk'ün şartı kaçtır" diye sorarak imtihan edermiş. Aynı suali Fâtih'te medrese eğitimi görüp İşkodra'ya dönen babası da sık sık sorarmış. Babası, çocukluğunda önüne oturtur "Türklüğün şartı beştir" diye ders verirmiş. Annesi ve babasının nesline göre "Türk'ün şartı demek, İslâm'ın şartı demektir." Onların nazarında Türk eşittir İslâm demek. Türk deyince İslâm akla gelir. "TÜRKLÜĞÜN ŞARTI BEŞTİR" Osmanlı Türk kültürünü yaşatan Bosna gibi Rumeli'nin birçok beldesinde İslâm'ın şartlarına Türklüğün şartları dendiği bir vakıadır. Ehlinden bizzat duyup dinlediğime göre oralarda Türklüğün şartları Müslümanlığın şartları mânasında kullanılıyor. Ali Yakup Hoca bunu îmanıyla yaşayan biri: "Bizim orada birisi Müslüman oldu mu Türk oldu, derler. Türklüğün şartı beştir. Bunu çok iyi bilen Avrupalılar, Cumhuriyet yıllarında Türkiye'yi Balkan Müslümanlarından uzak tutarak sizi onlardan koparmaya çalıştılar." "TÜRK SÖZÜ MÜDÜR BU VERDİĞİN EVET, TÜRK SÖZÜDÜR" Osmanlı Türkleri, İslâm medeniyet dâhilinde olan ümmetdaşını İ'lâ-yı Kelimetullah üzere koruyup kolladığındandır ki, adı ve sıfatı ne olursa olsun birçok Müslüman kavim kendini Osmanlı yahut Türk olarak addetmeyi şeref bilmiş. Ali Yakup hocaya göre "Osmanlı, dürüstlüğün vefanın, namusun, sadakatin, mertliğin sembolüdür." Bu mânada bir Türklüğü yeniden inşa etmek lâzım diyenler, onun şu sözlerini başlarının öne düşürüp okumalıdırlar: "Saraybosna'da meşhurdur. Hristiyanlar birbirleriyle anlaşma, muahede yaptıklarında, 'Türk sözü müdür, bu verdiğin Evet, Türk sözüdür' derlermiş. Türk sözü, yâni Müslüman sözü. Çünkü oralarda Türk ile Müslüman aynı şeydir. Ben Osmanlı'yı çok severim. O kadar severim ki her yerde onun adını müdafaa ettim. Çünkü onlar gelmemiş olsaydı Balkanlara, ben bugün Ali Yakup Hoca olarak konuşamazdım." "OSMANLI GELMESEYDİ, BEN BUGÜN NEUZÜBİLLAH BİR KÂFİRDİM" Osmanlı Türklüğünün kültür değerlerini reddeden Kemalist Cumhuriyetçilerin, Ali Yakup hocanın şu sözlerinden nasibi olsa acaba yürekleri kanar mıydı "İşkodra'daki ecdadımın Katolik olduğunu söylemiştim. Eğer Osmanlılar gelmemiş olsaydı, hepimiz Hıristiyan kalırdık. Onun için ben Türk'e şükran burçluyum. Osmanlı gelmeseydi, ben bugün, neuzübillah bir kâfirdim, bir Sırplıydım. Kıpkızıl bir Hırvat yahut Sırp İslav idim. Kâfir Makedonyalı, Karadağlı ne ise ben de o idim. Fakat Osmanlı gelmiş, elhamdülilllah beni zulmetten nura çıkarmış, kurtarmış." Ali Yakup Cenkçiler hocanın iliklerine kadar mensubiyet hissettiği Müslümanla