Dinin hükümlerini aklıyla ölçmeye kalkışanlar!..

Hadis-i şerifte buyuruldu ki: "Dini aklıyla ölçmek kadar zararlı şey yoktur. Böylece helâle haram, harama da helâl denmiş olur." Akıl, her şey demek değildir. Sonra herkesin aklı aynı da değildir, onun için akıl, şaşmaz ölçü olamaz. Akıl hak ile bâtılı, eğriyle doğruyu ayıran bir kuvvettir. Allahü teâlâ Kur'ân-ı keriminde, Peygamber efendimiz de hadis-i şeriflerinde, (Şu doğru, şu yanlıştır) diyor. Akılla bunları öğreneceğiz. Öğrenmeyen milyarlarca insan var, onlar elbette sorumludur. Onlara "Niye öğrenmedin" diye sorulacak. Öğrenmişse, "Öğrendiğini niye yapmadın" diye sorulacak. Naklî bilgilerle "Doğruyu eğriyi niye bulmadın" diye sorulacak... "İşte kitap burada, niye bununla amel etmedin" diye sorulacak. Kitaba bakmadan, aklınla bunları bil denmeyecektir. Kitabın gönderilmesi doğru ve eğrinin bilinmesi içindir. Akılla bu kitaptan doğru eğri öğrenilir. Akıl kendi başına, kitap olamadan, bu doğruları eğrileri bilemez. Bilebilseydi zaten kitap gönderilmezdi... "Ben peygamberim, bana vahiy geliyor" diyen çıksa, bunun doğru mu yanlış mı olduğunu akılla nasıl biliriz ki Ancak nakille bilinir. Mesela Amerika'da bir deli, "Ben peygamberim, bana vahiy geliyor" dedi. Eğer bu, akla ters gelseydi, ona binlerce kişi inanmazdı. Hepsi de, kendi akıllarına yattığı için inandılar, ama biz, nakle aykırı olduğu için inanmadık. Muhammed aleyhisselamdan sonra peygamber gelmeyeceğini nakilden öğrendik. Aklımızı değil, naklimizi kullandık... "Ben resulüm" diyen gibi, "Ben Mehdîyim" diyen de çıktı. Nakli değil de, aklına güvenenlerin çoğu onu tasdik etti. Biz nakle baktık. Mehdî'nin vasıfları var. Adı Muhammed, babasının adı Abdullah olacak. Gökten bir melek, "Bu Mehdî'dir" diyecek, bunu herkes duyacak. İsa aleyhisselam gelecek, Deccal ile savaşacaklar. Daha bunun gibi yüzlerce mesele var.