Sirkeci'den tren, Avrupa'dan raportör

Şair Ali Akbaş'ın "Sirkeci'den tren gider, varım yoğum törem gider" diye başlayan "Göç" adlı şiirini İbrahim Sadri'den dinlemeyenlerin vicdanı çok şeyden mahrum kalmıştır.1960'ta gidenler gittiler. İz açtılar. O izlerden gidenler izinlerde dönerken getirdikleri en değerli hediye Avrupa Konseyi'nin görgüsü, göreneği ve müktesebatı idi. O Avrupa Konseyi ki 1949'da Avrupa'nın on beş yirmi devletince kurulmuş ve aynı yıl Türkiye Cumhuriyeti de üye olmuş. O Avrupa ki iki dünya savaşının akıttığı kan ve gözyaşından aldığı dersle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini ve üye devletlerde bu sözleşmeye uygunluk denetimi ve yargılaması yapan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini var etmiş. O Birinci Avrupa ki insanı manen öldüren komünist Varşova Paktına karşı NATO'ya ruh üflemiş, Hür Dünyayı beslemiş, adalet, hürriyet ve meşvereti yeşertmiş. İşte o Konsey şimdilerde Türkiye'yi üyelikten çıkarma ihtimalini konuşur hale getirildi. Ne büyük felaket Yarabbi. "Getirildi" diyoruz zira sık gömlek değiştirmesiyle meşhur olmuş "içeriden" birileri bize bu oyunu etti. Onlar sadece bu nesle değil Sirkeci'den giden trendekilere de ihanet etti. Bu ihaneti ne hatırına, kimin oyununa gelerek yaptıklarını tarih yazacak. Ömrü olan da okuyacak. Dünkü Yeni Asya'da haberi okudunuz. Avrupa Konseyi'nin yasama organı Parlamenter Meclisi (AKPM), 18-20 Mayıs günlerinde İstanbul ve Ankara'da temas ve incelemelerde bulunmak üzere İngiliz parlamenter John Howell ve Letonyalı parlamenter Boris Cilevis'i gönderiyormuş.