Hangi harfi öğretene köle olunur

Önceki günkü yazımızda bahsettiğimiz Perşembe Öğretmen Lisesi mezunları buluşması vesilesiyle bir soru: Bu türden buluşmalarda eski öğretmenlerin de özel bir yeri ve statüsü olmalı mıÖğretmenlik mesleği, öğrettiği ve örnekliği ne olursa olsun her öğretmen için "kutsal" mıdır "Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum" sözü elbette doğrudur. Ama anlamı nedir Mesela "harf"ten kasıt nedir Resim öğretmeni ya da müzik öğretmeni harf öğretemez mi Bu sözdeki "harf" Alfabetadaki 29 harften biri midir Öncelikle hatırlayalım ki Arapça dilindeki "harf" ile Türkçedeki "harf" farklı anlamlara geliyor. Arapçada kelimeler iki ana gruba ayrılabilirler: Birinci grup; söylendiğinde zihne anlam düşüren kelimelerdir. Bunlar kabaca isimler ve fiillerdir ve hepsine birden "isim" denilir. (Zira fiilin ismi de bir isimdir). İkinci grup ise tek başına söylendiğinde bir anlam ifade etmeyen kelimeler ve takılardır. Bunlara da "harf" denilir. Arapçada "harf" kendisini göstermeyen kelimedir. Harf daima başkasına yani bir isme ve müsemmasına (ve fiile ve failine) işaret eder, ona atıf yapar, onu gösterir. İsim gibi değildir. Kendisini ifade etmez. Kendisini göstermez. Hazreti Peygamber'den iman ilmini layıkıyla almış ve "ilmin kapısı" haline gelmiş olan Hazreti Ali'nin, ilmi teşvik ederken, "seküler ilmi" kastetmeyeceği açıktır. O halde "harf öğretme" işi, "seküler eğitim"deki türden bir "isim ve fiil öğretme" işi değildir. Aynen "ben okuma bilmem" diyeceği açık olan ümmî bir Peygambere hitabına "oku" emri ile başlayan Alimler Alimi'nin, Habibine, "bir kitapta yazılı olan harfleri ve isimleri-fiilleri oku" demiş olmayacağı gibi. (Aslında o zamanlar matbu kitap olmadığına göre o zamanın kitabı da "el yazısıyla yazılmış kitap" yani bugünün "defter"idir.) Yani mesele matbaada basılan kitapları okumak değil. (Zaten bu "kitap" da anlamını yitirdi. Hele günümüzde, artık evlerimiz kitap çöplüğü. Çocuklarımıza artık "oku da ne okursan oku" değil, "seçerek oku ve kalitelisini bulunca aynısını tekrar be tekrar oku" diyoruz. Mesele, Allah'ın kalite matbaasında basılan (ve bu sebeple her biri ayrı bir kalıpla basılan) "kitap gibi" manzaraları ve güzellikleri "hakkını vererek" okumaktır. Belli ki bu "okuma" için Alfabeta bilmek gerekmez. Karşılaştığı her karanlığı Hakikat Güneşinden kalbine aldığı ilham ışığıyla aydınlatan basiretli bir çoban, bu okumayı, akıl fenerine güvenen bir profesörden çok daha iyi yapar. Zira bu okuma için yukarıda tarif ettiğimiz harf ile ismi ayırmak gerekli ve yeterlidir. Bu okuma için, her gördüğümüzün bize aslında neyi göstermek için orada "var edilmiş" olduğunu bilmemiz yani hikmet bakışına sahip olmamız gerekli ve yeterlidir. Bu bakışla her şey Sanatkâr