Rabia'dan Salise'ye

Yıllar önce seyrettiğim, Arap ülkelerinden birinde çekilmiş bir belgeselde, halktan biriyle yapılan bir röportajda, bir vatandaş şöyle bir şey demişti: "Coğrafyamızda iktidara gelmek isteyen kişiler İsrail'e sataşarak puanını yükseltir, iktidara gelir gelmez de ilk iş olarak İsrail ile el sıkışır."Meşhur "Van minüt" çıkışı ile birlikte Erdoğan da İsrail'e rest çekmişti. Hemen akabinde tavrının moderatöre olduğunu söylemişse de ülkeler arası ilişkiler diplomatik seviyede bozulmuş görünüyordu. Mavi Marmara vakası sebebiyle gerilim üst düzeylere çıkmıştı. Velakin, o yıllarda, iki ülke arasındaki ticaret hacminin önceki dönemlere oranla 5-6 katına yükseldiği ortaya çıkmıştı. Hava sahamızı ihlal ettiği gerekçesiyle düşürdüğümüz Rus uçağı da Rusya ile aramızın bozulmasına sebep oldu. Başlarda, sınırlarımızı ihlal eden kim olursa olsun aynı müdahaleyi yapmaktan çekinmeyeceğimiz söylendi, Rusya ile işler fena halde bozldu. "İsterse doğalgaz vermesin, gerekirse tezek yakarız" dendi, atlarına binip Moskova'ya sefer düzenlemek isteyen vatandaşlar sosyal medyada Putin'e meydan okudu. Rusya, domates dahil, hiçbir ürünümüzü almamaya karar verdi. Ülkelerinde iş yapmakta olan müteahhitlerimizi geri gönderdi. Ticaretimiz ağır yara aldı. O sırada Putin, Suriye'ye iyice yerleşti ve kuzey hava sahasında kuş uçurtmamaya başladı. Nasıl olduysa, zamanla, "düşürme emrini biz verdik" diyenler, uçağı düşüren pilotlarımızın FETÖ'cü olduğunu ve Rusya ile aramızı bozmak için uçağı vurduklarını söylemeye başladı. Çok geçmeden bir özür mektubu yazdığımız ortaya çıktı. Rusya'ya ihtiyacımız vardı, keza İsrail'e de ihtiyacımız olduğu söylendi. Mavi Marmara'da şehit edilen vatandaşlarımız için açılan davalar düşürüldü, karşılığında özür ifadesi de barındırmayan bir anlaşma ile cüz'i bir para alındı. Ajan olduğu gerekçesiyle tutuklanan, Türk asıllı Alman vatandaşı olan gazetecinin serbest bırakılıp bırakılmayacağı sorulduğunda "Hiçbir surette olmayacak, ben bu makamda olduğum sürece asla" cevabını veren Erdoğan, gazeteci Deniz Yücel için "Elimizde görüntüler, her şey var. Bu tam bir ajan terörist" demişti. Başbakan Binali yıldırım Merkel ile görüştükten sonra Yücel tahliye edilmiş ve Almanya'ya dönmüştü. ABD ile aramızın gerginleşmesine sebep olan Amerikalı Rahip Brunson için de "Bu can bu bedende, bu fakir bu görevde olduğu sürece o teröristi alamazsınız" denmiş ve bir süre sonra tahliye edilip özel uçakla ülkesine gönderilmişti. Darbe finansörü ve "şerefsiz" olmakla suçlanan Birleşik Arap Emirlikleri ile nasıl barıştığımız hala sırrını muhafaza ediyor. Hesap sorulmadan bırakılmayacağı söylenen, Cemal Kaşıkçı'nın katili Suudi'lerle kucaklaşıldı. İhvan desteği yüzünden bizi dışlayan Körfez şeyhleri ve Suudi'ler için bir "ihvan minüt" süreci başladı herhalde. Dönüş diplamaSisi, Mısır'la devam ediyor, 10 yıla yakın zamandır diplomatik ve beşerî her türlü iritbatı reddettiğimiz Sisi ile de el sıkışıldı.