Karşılığı değil!

Dünyada futbolu en çok seven ama en az gelişen ülke olmak beni hep üzmüştür! Kendi adıma yetki aldığım dönemde yaptığım iyi başlangıcın temelinde yatan hep bu gerçek vardır.

Dünya sporunda daima güç simgesi olarak her zaman güreşteki başarılı kişilerin öne atıldığı dönemde, Cumhuriyetten önce kurulan jimnastik kulüpleri daha sonra o günlerde hayale kapılan işgal kuvvetlerine karşı kurulan Beşiktaş, G.Saray ve F.Bahçe zaman içinde gelişerek futbolun temel taşları olmuştur. Gençler bunu zor koşullarda yetersiz imkânlarla yapmaya çalışırken kendimizi uluslararası platforma taşıyan mücadeleye girerek UEFA ve FIFA içinde buldular. Önce amatör olarak girdiğimiz bu alanda daha sonra profesyonel ciddiyetle biz de bulunduk. Hatta tarihe geçen devamlılığı olmayan başarılar elde ettik. Ama unutulmaz başarılar! Sürekli olmayan bu varlığımız yadırgandı. İçeride ve dışarıda sadece seyir sporu gibi algılandı. Cumhuriyetin ilk yıllarında anılmadı dahi!

Zaman içinde genç kuşağın ilgisi Turgay, Cihat, Lefter, Can, Metin, Şükrü Gülesin, Muzaffer Tokaç, Tugay Kerimoğlu gibi birçok adı yurtdışında kabul görmesine neden oldu! Dünya Kupası alamadık ama Şampiyonlar Ligi'nde yer bulduk. Geriye bakınca bu gerçekleri hep ulusal bir hırs ve motivasyonla kazandığımızı görürüz. Altyapı ve özkaynak, hatta eğitim yetersizliğimize karşın bunu başarı olarak yorumlamak olasıdır. İşin yanlış olanı en büyük harcama yaptığımız bu alanda sürekli olamayan başarıdır! Bir gerçeği zor kabul ettik. Konu çok sevdiğimiz bu gerçeğin temel eğitim yetersizliğine ilgisizliğimizdir. Bu sabırsızlık kulüp yönetimlerinin yönlendiremediği taraftar profili ve sosyal öncelik tanıdığımız kişilerin sadece günü kurtarma felsefeleridir. Bunu kırmak isteyen devamlılığa zaman ayırmayan "