"Canımız üzüm ister..."

Üftâde hazretleri, bir kış gecesi, talebeleriyle sohbet etmektedir. Bir ara sohbeti kesip; "Canımız üzüm ister, kim getirir" buyurur. Talebeler şaşırırlar. Birbirlerine bakışırlar. Zîrâ gecenin bir yarısıdır. Yerlerde bir metre kar vardır. Hem dahî şiddetli tipi! Yâni şu anda imkânsızdır. Ama Azîz Mahmud fırlar ayağa. "Derhâl bulup getireyim" der. Hazret-i Üftâde memnun olur. "Peki evlât, git getir" buyurur. O, takar sepeti koluna. Düşer üzüm bağlarının yoluna. Kar tipi dinlemez, oraya varır. Asmalar kar altında kalmıştır. "Bismillah!" deyip bir yer açar. Alttan salkım salkım üzüm çıkar. "Bu, hocamın kerâmeti" der. Doldurur sepeti, düşer yola. Kar soğuk karanlık vız gelir ona. Derken bir çukur çıkar ününe. Adımını atar atmaz düşer içine. Eyvâh, şimdi ne yapacaktır