"Cesaretin Babası"

Sultanlığı devraldığında Türk-İslâm dünyası büyük iç ve dış tehlikelerle karşı karşıya idi. Müslümanlar adeta paramparçaydı. Bu durum, Anadolu ve Balkanlarda egemen olup Ortodoks Hıristiyanlığı yaymakla kendini görevli sayan Bizans İmparatorluğu yöneticilerini Müslümanlara karşı cesaretlendiriyordu. Türk ve Müslüman topluluklar kendi içlerinde birbirlerine düşman gruplara ayrılmışken, Bizans her fırsatta Müslüman toplumlara saldırmakta ve kendince İslâm'ın kökünü kazıma planını uygulamaya koymuş bulunmaktaydı Buna karşılık İslâm dünyasının dini liderliğini temsil eden, fakat neredeyse etkinliği Bağdat'taki saray duvarlarıyla sınırlı kalan Abbasi Halifeliği ise, kendini savunacak durumda değildi. İşte tam da böylesine netameli bir dönemde Türklerin ve Müslümanların büyük bir kısmını tek merkez idaresi altında toplamayı başarabilen Selçuklular tarih sahnesine çıktılar Denilebilir ki, böyle bir zaman diliminde İslâm âlemine giren bu taze ve enerjik unsur -Selçuklular- sayesinde İslâmiyet, tekrar ilk zamanlardaki ruhunu ve canlılığını yeniden kazandı; dört asırlık bir yükselişten sonra çökmeye yüz tutan İslâm âlemi ve Müslüman medeniyeti, daha asırlar boyunca yaşayacak ve ilerleyebilecek bir dinamizm ve hayatiyet kazandı. Yıllardır hatta asırlardır durmuş olan İslâmî fetihler Selçukluların gelmesi ve Halife'yi korumasıyla birlikte yeniden başladı (İ.S. Sırma). Horasan Meliki Davud Çağrı Bey'in oğlu olup20 Ocak 1029 (Hicri 1 Muharrem 420) tarihinde dünyaya gelen ve Ebû Şuca' (Cesaretin Babası) unvanı ile bilinen Selçuklu hükümdarı Sultan Alparslan Muhammed b. Davud Adudü'd-devle Burhânü Emîri'l-mü'minîn (Davud oğlu Muhammed, Devletin Koruyucusu, Otorite, Müminlerin Emiri) zamanında ise Selçuklu Devleti en ihtişamlı dönemini yaşadı Tuğrul Bey'le kardeşi Çağrı Beyler daha Selçuklu Devleti'ni kurmadan on yıl kadar önce Karahanlı hükümdarlarından Ali Tekin ile mücadeleye hazırlanırlarken, Alparslan'ın gözlerini dünyaya açması Selçuklu ailesini çok sevindirmişti. Çağrı Bey'in ve Selçuklu soyunun göz aydınlığı olan ve ileride Malazgirt zaferini kazanacak olan bu çocuğa "kahraman arslan" anlamına gelen Alp Arslan ismi verilmişti. 'Yiğitkahraman' anlamındaki "alp" ile gücü simgeleyen "arslan" kelimelerinden oluşan Alparslan ismi, Selçukluların yaşadıkları zorlukları aşma yönündeki beklentilerine tekabül ederken, Muhammed ismi de Selçukluların İslâm Dinine ve İslâm Peygamberine olan bağlılıklarını simgeliyordu (M. Alican) Sultan Muhammed Alparslan'ın hükümdarlık yıllarında Büyük Selçuklu İmparatorluğu ile Bizans İmparatorluğu yalnız orta ve yakın doğunun değil, o zamanın dünyasının en kudretli iki devleti idi ve orta doğunun geleceğini bu iki imparatorluk arasındaki mücadele belirleyecekti. Nitekim, uzun mücadeleler sonucunda Bizans imparatorluğu Malazgirt Meydan Savaşında Selçuklulara yenilmekle kalmayacak, kaybettiği Anadolu toprakları Türk-İslâm yurdu olacaktı. (Birçok tarihçi bu büyük zaferi, Hz. Ömer (r.a.) devrinde