Siyasette vefa

Makam ve mevkiler gelip geçicidir. Mahkeme kadıya mülk değildir. Baki olan sadece Allah'tır. O'nun zatının dışında her şey yok olmaya mahkûmdur. Ne olursan ol, dönüp dolaşıp geleceğin yer kara topraktır. Bu dünyanın bir imtihan yeri olduğunu hepimiz biliriz, ama nedense uygulamada aksini yaparız. Kulluk şuuru, ihlas, samimiyet ve dava adamlığı kodlarımızda zafiyet oluştu. Kırıp dökmek, gıybet yapmak, karşımızdakinin hak ve hukukunu çiğnemek, iyice sıradan şeyler gibi görülmeye başladı. Gönül coğrafyamız kirlendi. Tatlı dil, güler yüz ve tebessüme hasret kaldık. Dil yarası bizi bitirecek. Her şeyi hoyratça tüketiyoruz. Biz hangi ara bu hale geldik Oysaki mü'minler kardeştir, birbirinizin ayıp ve kusurlarını araştırmayın düsturuyla yetiştirildik. Takva bizlerin en güçlü limanıydı. "Görev istenmez, layık olana verilir" ilkesi, hepimizin temel düsturuydu. Sene 2001'de Recep Tayyip Erdoğan Kahramanmaraş'a gelmişti. Mustafa Aydoğar'ın bağında çekirdek kadro ile istişare toplantısı yapıldı. Beni de davet etmişlerdi. Ak Parti'nin temellerinin atılmaya başlandığı yıllardı. İsmi bende kalsın, Milli Görüş'e yıllarca hizmet eden bir kardeşimiz Tayyip Erdoğan'dan söz hakkı istemeden (o esnada Erdoğan konuşma yapıyordu) Tayyip Erdoğan'ın yüzüne karşı, "Necmettin Erbakan olmasaydı, seni kim tanırdı Bulunduğun makamlara Erbakan sayesinde geldin" dedi. Üslup ve davranış etik değildi. Sayın Erdoğan orada misafirdi. Ev sahibi misafirine öyle hitap edemezdi. Üstelik o anda konuşuyordu. Konuşması bitince söz istenir, hakaret etmeden usulünce eleştirebilirsin. Erdoğan yine