Depremin sosyolojik gerçekliği

Kahramanmaraş'ta ağır hasarlı binaların yıkımı devam ediyor. 6 Şubat tarihli depremlerde ağır hasarlı binaların, depremin üzerinden 7 ay geçmesine rağmen hâlâ yıkılmaması vatandaşları tedirgin ediyor.

6 Şubat tarihinde meydana gelen ve merkez üssü Kahramanmaraş olan depremlerde binlerce bina yıkıldı, yaklaşık 56 bin konut da orta ve ağır hasarlı hale geldi. Depremde direkt yıkılan ve acil yıkılması gereken konutların yıkım işlemleri tamamlandı ve enkazları da kaldırıldı. Şimdi ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ekiplerinin tespiti sonrası ağır hasarlı olduğu belirlenen binaların yıkımı devam ediyor. Ancak yıkım işlemlerinin çok yavaş yürütülmesi tepkilere yol açıyor. Bir yandan orta hasarlı binaların durumundaki belirsizlik devam ederken, diğer taraftan ağır hasarlı binaların da bekliyor olması kamuoyunda eleştirilere neden oluyor.

Yaklaşık 7 aydır depremin fiziki yönlerini ve ülkeye verdiği zararları konuşuyoruz. Oysa ki Kahramanmaraş depremleri sadece; konutları, köy evlerini ve iş yerlerini yıkmadı. Bu depremler ruh, gönül ve psikolojik dünyamızı da yıktı. Asıl fay hatları da; düşünce, inanç ve fikir dünyamızda oluştu. Binaları tekrar ayağa kaldırmak kolay da, bir edebiyat şehri olan Kahramanmaraş'ın edebi dünyasını nasıl ve ne şekilde onaracağız Şehrin hafızası yok oldu.

Bir Yaşar Alparslan ve Ali Seyithanoglu'nu yeniden inşa etmek kolay olmasa gerek.

Depremin ilahi gazap, azap ve ilahi rahmet boyutundan, sakat tevekkül anlayışına evirildiğini gördük. Güçlü ve çok boyutlu bir afet planı; devletin öncelikli görevi. STK'lar da bundan sorumlu. Depremin sosyo-politik ahlaksızlığını çok konuştuk.

Kadercilik anlayışı, sosyo-politik ihmallik ve ahlaksızlığı perdelememeli. Deprem öncesi afet hazırlıkları yapmayan yerel yöneticiler kadar, sonrasındaki gelişmeleri yanlış yönlere kanalize edenler de bir o kadar sorumludur. Kahramanmaraş depremi ile yıkım ve acılarla yüzleştik. İnsandan kaynaklanan zaaf ve ihmallerimizin bedelini çok ağır ödedik. Burunlarından kıl aldırmayan ve yapmaları gerekirken yapmadıkları şeylerin muhasebesini yapması gerekenler, sadece depremin ilahi bir ceza olduğunu deklare ediyorlar. Şehirlerin imar planlarını yapanlar, depremi daha az hasarla atlatabilecek projeler geliştirmeli. Fizik aleminde gerçekleşen depremlere bilim merkezli yaklaşmadan yanayım. Bunu söylerken, pozitivist, materyalist ve seküler bakış açısını onayladığım anlaşılmasın. Eğer bilimsel paradigma, benim din merkezli bakış açısına ters düşüyorsa, yani tabiat olaylarında Allah'tan bağımsız bir bakış açısı ortaya koyuyorsa, ben ondan beriyim. Çünkü din, bilimi reddetmez. Dinin geleneksel diliyle, seküler dili savaştırmanın hiç kimseye bir faydası olmaz. Deprem, doğal afettir ama aynı zamanda sünnetullahtan bağımsız değildir. Tedbir ve tevekkül çizgisini iyi korumak gerekiyor. Binaları yamaçlara ve sağlam zeminlere değil de, Kahramanmaraş ve Hatay'da olduğu gibi, mabetleri, yapıları şehrin merkezine, alüvyonlu, yumuşak zemine inşa ederseniz, işte yıkım kaçınılmaz olur. "Deprem, Allah'ın kullarına verdiği ilahi bir cezadır" diyerek, kendi ihmal ve beceriksizliğinizi Allah'a yükleyemezsiniz. İftiranın en büyük olanı, Allah'a yapılan iftiradır. Allah kullarına neden zulmetsin

Fizik aleminde meydana gelen depremin sosyo-politik ahlaksızlığını göz ardı ederek, sorumluluğu ve suçu kadere yüklemek, bilimsel paradigmaya savaş açmaktır. Meselenin dindarlara bakan yönü budur. Depremi sünnetullahtan bağımsız olarak gelişen bir doğa olayı olarak görenler de, dini paradigmayı karşılarına aldılar. Bu gereksiz tartışmanın vasat yolu, din ile bilimi çatıştırmamaktan geçiyor. Kainatı yoktan var eden ve her türlü bilimin asıl kaynağı Allah'tır. Bilimsel verileri dikkate almak ve uzmanların sözüne kulak vermek, insanlığın ortak değeri olmalıdır. Devemizi sağlam kazığa bağlayıp, sonrasında tevekkül etmek şiarımız olmalıdır. Türk toplumunun Allah'la ilişkileri bozuk olduğu gibi, doğa ve tabiatla da bozuktur. Çevreyi katleden ve binaların yıkımına sebep olan bizleriz. Tarım arazisine ve çürük zeminlere bina inşa edenlerin, önce bir ahlak dersi almaları ve sorumluluk bilincini kuşanmaları gerekiyor. Doğaya ve topluma ayar vermeye çalışan siyasetçiler, yer bilimcilerin ve uzmanların görüşlerini dikkate almadan, sırf politik akılla deprem yol haritası hazırlamaya kalkışırlarsa, 6 Şubatlar kaçınılmaz olur. Hem özel ve hem de kamusal alanda ahlak iflas etti.