Gazi Siracü'n-Nûr

Gazi Külliyat yazımız epey alâka ile okunup paylaşıldı. Arayanlar ve benzer hatıralar yaşayıp anlatanlar oldu.

Birisi Tire'den muhterem Celal Keseli ağabeydi. Telefonda Risale-i Nur ile alâkalı yaşadığı bir hadiseyi şöyle anlattı: "Ben de İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi'nde eşimin tedavisi için bulunduğum zamanlarda hastane mescidine gidip namazlarımı eda ediyordum. Baktım kitaplıkta Risale-i Nur eserlerinden bir kaç kitap var. Namazımı eda ettikten sonra onlardan okuyordum. Daha sonra beş-altı ay sonra gittiğimde baktım Risale-i Nur eserleri kitaplıktan kaldırılmış. Mescidin vazifeli imamına 'siz buranın vazifeli misiniz' diye sordum 'Evet, ben Diyanet tarafından resmi olarak namaz kıldırmak için burada vazifeliyim' dedi. Merak ettim, daha önce geldiğimde burada Risale-i Nur eserlerinden birkaç tane vardı, onlar ne oldu diye sordum. İmam, evet o kitapları gençlerle bizler de okuyorduk. Diyanet Yayınevi harici kitapları kaldırmamız söylendi. Biz de o kitapları depoya kaldırdık."

Celal ağabey yaşadığı bu hadiseyi hüzünlü olarak bizlere anlattı. Ne diyebiliriz Madem Diyanet Yayınevi baskısı hariç kitapları cami ve mescitlere koydurmuyorsunuz, öyleyse Diyanet'in bastığı Risale-i Nur eserlerinden Sözler, Mektubat, İşârâtü'l-İ'câz, Nesnevi-i Nuriye, Küçük Sözler, Hastalar Risalesi, İhlâs ve Uhuvvet Risalesi, Ramazan, İktisat, Şükür Risaleleri gibi kitapları cami ve mescitlerin kitaplıklarına koyunuz ve başta gençler olmak üzere insanlar okumaya devam etsinler. Sizlerden bunu bekliyoruz inşâallah.

Siracü'n-Nûr Mecmuaları

Bir ağabeyimiz de şunları yazdı: "Bu, 'Son Şahitler'de Abdulkadir Badıllı Ağabey'in hatırası (İlgili kitabın resmi gönderilmiş). 23 Ekim 2023'de yazdığınız "Gazi Külliyat" başlıklı makalenizi okuyan bir kardeşimiz bana; "Abey, Baki Hocam Gazi Külliyat'tan bahsetti. Bir de "Gazi Siracü'n-Nûr'dan bahsetmesini bekliyoruz" dedi, bu gönderdiğim sayfayı da gönderdi. Elçiye zeval olmaz."

İlgili bahsi açıp baktım. Gazi Siracü'n-Nûr meselesini birlikte okuyalım. Abdülkadir Badıllı anlatıyor: "İstanbul'dan geldiğim gün huzur-u pâke girdiğimde Üstad Mesnevi'nin başındaki Türkçe mukaddimeyi telif ediyordu. O söylüyordu, merhum Ceylân da yazıyordu. Lillahilhamd Risale-i Nur'un küçücük bir parçasının telifi anına tesadüf ettim. Hakikaten telif anıyla sair hususî sohbetleri birbirinden çok farklı idi. Çok coşkun, sürurlu, def'i ve anî söylüyordu. "Bu bir haftalık zaman içinde bir gün sabah dersinde Meyve Risalesi okundu, Siracü'n-Nûr mecmualarını iki üç sandık halinde kendi odasında durduruyordu. O sırada Siracü'n-Nûr mecmuaları başka bir yerde bulunmuyordu. Ben onun içindeki Beşinci Şua için Siracü'n-Nûr'u çok arıyordum... Ayrılacağım sırada Zübeyir Ağabeyden bir tane Siracü'n-Nûr'dan istirham ettim. Dedi, 'Kardeşim! Hepsi Üstadımızın yanındadır. Ben isteyemem, sen gir, bir tane iste.' Bunun üzerine huzuruna girip ayakta durup, boynumu bükerek bir tane istediğimi izhar ettim. Dedi, 'Kürdoğlu! Ben bunları kimseye vermiyordum. Bu mecmualar Afyon Adliyesi'nde sekiz sene hapis yattılar. Bunlar gazidirler. Ben bunları istirahat ettiriyorum. Fakat senin hatırın için bir tane vereceğim. Bunların bedelleri yüz banknottur. Fakat ben senin için on banknota vereceğim. 'Ben on lira kâğıt para çıkarıp, kendilerine takdim ettim. 'Ben bu parayı tutmam. Ceylân, gel al' dedi ve bir tane kendi mübarek eliyle bana uzattı. Ben de aldım, öptüm, başıma koydum. Ve huzurundan ayrıldım."1