Abdüllatif Uyan

Türkiye

"Yemeyin Sultânım, bu et zehirli!.."

Sultân Ahmed Hân bir gün fazla yorulur. Dinlenmek ister. Erkânıyla bir koruluğa gider, oturur. Hizmetçiler koyun kesip kızartırlar. Sofrayı donatırlar. Pâdişah gelir, oturur. Ve bir lokma koparır kızarmış etten. Tam ağzına götürecektir ki biri tutar elinden. Dönüp bakar ki Hüdâyî hazretleridir. Büyük velî, kulağına eğilir. "Yemeyin Sultânım, bu e

"Sultânlar ardınca yürüsün!.."

Azîz Mahmud Hüdâyî hazretleri, hocası Üftâde hazretlerine çok hizmet eder. Çok da duâsını alır. Nitekim bir gün hocası açar ellerini. "Sultânlar, arkanda yürüsün!" diye duâ eder. Yâni, "Sen at üstünde giderken, Pâdişah ardınca yürüsün" der. Çok geçmez, vefat eder. Bu defâ insanlar buna yönelirler. Onu "Gönül Sultânı" bilirler. Duâsını almaya çalışı

"Duâ aynı duâ, ama ağız aynı ağız değil!"

Azîz Mahmud Hüdâyî hazretleri devrinde bir kimsede kimyâ ilmine karşı bir merak uyanır. "Bunu kimden öğrenebilirim" diye düşünür. Azîz Mahmud Hüdâyî hazretlerini tavsiye ederler. O da, koşar bu zâta. "Efendim, bana kimyâ ilmini öğretir misiniz" der. Büyük velî; "Olur, öğretirim" buyurur. Ve yanındaki asmadan bir yaprak koparır. Üzerine bâzı duâla

"Kazâ ve kader bilgisi bir deryâdır!"

Muâz bin Cebel hazretleri bir gün ağlıyordu! Sordular ki: "Niçin ağlıyorsun" Buyurdu ki: "İnsanlar iki gruptur. Biri Cennetlik, diğeri Cehennemlik. Acabâ ben hangisinden olacağım diye ağlıyorum..." Hazreti Muâz anlatır: Allahü teâlâ bir kulunu hastalığa müptelâ kıldığı zaman, sol yandaki meleğe buyurur ki: "Kalemi ondan kaldır!" Sağdakine de;

"Yâ Muâz! Sen bu akşam nasıl sabahladın"

Meymûn-i Evdî anlatır: Muâz bin Cebel ayağa kalktı. Ve kabîle halkına; "Ey Evd kabîlesi! Ben Resûlullahın elçisiyim. Hepinizin dönüşü Allahadır. Öldükten sonra ya Cennet, ya da Cehennem vardır. İkisi de sonsuzdur, ikisinde de ölüm yoktur!" buyurdu. Muâz bin Cebel anlatır: Bir gün Resûlullahın huzûruna vardım. Bana sordu ki: "Yâ Muâz! Sen bu akşa

"Âlimlere Cennette de ihtiyaç vardır..."

Muâz bin Cebel hazretleri anlatıyor: Bir gün Resûlullahın huzûrunda bir adamın çok âciz bir kimse olduğunu söylediler. Resûlullah buyurdu ki: "Kardeşinizi gıybet etmeyiniz!" Dediler ki: "Ama o, öyledir." Resûl aleyhisselâm; "Öyle olmasaydı iftirâ etmiş olurdunuz" buyurdular. Abdullah bin Seleme anlatır: Muâz bin Cebel radıyallahü anh, tâun hasta

"Beni bir daha göremezsin!"

Muâz bin Cebel (radıyallahü anh), Yemen'e gitmek üzere yola çıkınca, Peygamberimiz, onun yanında bir miktar yürüdü. Sonra vedâlaştı. Ve kendisine; "Yâ Muâz! Belki bundan sonra beni bir daha göremezsin. Dönüşünde belki benim mescidime ve kabrime ziyârete gelirsin" buyurdu. O, bu sözü duydu. Ağlamaya başladı! Efendimiz, ona; "Ağlama yâ Muâz! Bana yak

"Yâ Rabbî! Bunu ilimle doldur!.."

Efendimiz, bir gün hayvanına bindi. Hazret-i Muâviye'yi de arkasına bindirdi. Giderken; "Yâ Muâviye! Bana en yakın hangi uzvundur" buyurdu. Hazret-i Muaviye: "Karnımdır" dedi. O zaman: "Yâ Rabbî! Bunu ilimle doldur ve yumuşak huylu eyle" diyerek hayır duâ buyurdu. Abdullah bin Mübârek hazretlerine bir kimse gelip; "Hazret-i Muâviye ile Ömer bin

"Keşke köyde bir Kureyşî olsaydım!"

Hazret-i Muâviye'nin ölümü yaklaşmış, son nefeslerini alıyordu. Bütün ailesi baş ucundaydı. Onu dinliyorlardı. Bir ara onlara dönüp; "Ben öldükten sonra cömertlik ve ihsân da kalmaz. Çok kimselerin gelirleri kesilir, isteyenler eli boş döner. Keşke (Zî-tuvâ) denilen köyde bir Kureyşî olsaydım da Emîrlik yapmasaydım" dedi. Üzüldüğünü bildirdi! 60

"Kalkın ve köyü hemen terk edin!"

Ahmed Kuşeyrî hazretleri, 1500'lü yıllarda Hatay'da yaşadı ve orada vefat etti. Türbesi Şenköy'dedir. Bir akşam, âcilen talebeyi toplayıp; "Çabuk köyü dolaşın! Herkes, kıymetli ne eşyası varsa alıp çıksın köyden!" buyurdu. Talebeler kalktılar. "Başüstüne" deyip koştular. Ve bir çırpıda verdiler bu haberi köylüye. İnsanlar apar topar çıktılar. Ve to