Abdüllatif Uyan

Türkiye

"Resûlünün hürmetine kurtar beni"

Efendimizin âzâtlı kölesi Zeyd bin Hârise (radıyallahü anh), kira ile katırcı tutup sefere çıktı. Şehirden iyice uzaklaştılar, Katırcı asıl yüzünü gösterip Hazret-i Zeyd'i öldürmeye kalkıştı. Zeyd bin Hârise bunu anlayıp; "Az dur!" dedi hemen. Katırcı merak edip sordu: "Ne yapacaksın" Zeyd bin Hârise; "Müsaade edersen, şuracıkta iki rekât bir nam

"İstersen cumaya beraber gidelim..."

Niğde'nin Bor kazâsında doğan bir mübârek zât var. Ahmed-i Kuddûsî hazretleri. Bir cumâ günü bir dostu geldi. Oturup sohbet ettiler. Az sonra cumâ vakti yaklaştı. Ama Kuddûsî Efendi rahattı. Ezan vakti gelmişti. Ama onda bir telâş yoktu. Misafir izin istedi nihâyet. "Ben kalkayım efendim" dedi. Sordu ki: "Niçin kalkıyorsun" "Cumâ vakti geldi, anc

Pâdişah'ın avucundaki yavru balık!..

Ahmed-i Kuddûsî hazretleri, Pâdişahın dâvetiyle İstanbul'a varır. Mecliste başka âlimler de vardır. Pâdişah bir ara avcuna bir şey alır. Ve sorar onlara: "Bilin bakalım, avucumda ne var" Her biri bir tahminde bulunur: Ama ne olduğunu bilemezler. Sultân, Kuddûsî hazretlerine; "Siz söyleyin!" der. O da cevâben; "Dünyâyı göz gezdirdim. Bir balık, ya

"Bunlar musîbet gözükse de, nîmettir!"

Ahmed Kuddûsî Efendi Niğde'nin Bor kazâsında yaşadı ve orada vefat etti. Bu zâtın bir komşusu vardı. Maalesef ateşe tapardı. Büyük velî, ona İslâmiyeti teklif etmek istiyorsa da, müsait bir zamanını bekliyordu. O gece hırsız girdi adamın evine. Ne var ne yok çaldı bütün malını. Büyük velî, onu ziyârete gitti. Adam, güler yüzle karşılayıp; "Buyurun,

Hazreti Hızır'ı görmek istiyordu

Kânûnî Sultân Süleymân Hân zamanında, Yahyâ Efendi hazretleri vardı ki Sultân, ona (Ağabey) diye hitap ederdi. Bir akşam, kayıkla gezintiye çıktı. Yolda Yahyâ Efendi'yi hâtırladı. Bu zât hazret-i Hızır'la sık görüşürdü. Birisiyle haber saldı ki: "Ağabey, gel beraber dolaşalım." Niyeti, Onun bereketiyle Hızır aleyhisselâmı görmekti. Büyük velî, ge

"Yâ Nevfel, fidye ver de esirlikten kurtul!"

Eshâb-ı kirâmdan Nevfel bin Hâris Resûlullah Efendimiz İslâmiyeti yaydığı vakitlerde Müslüman değildi. Ona muhâlefet etti. Yani karşı çıktı. Ama isteyerek değildi. Çünkü Efendimizle Nevfel'in arasında kan bağı vardı. Akrabâlık sevgisi, kendinde fazlaydı. Bedir Savaşı başladığı zaman, Efendimize karşı gelmek ve Müslümanlarla savaşmak istemiyordu. Am

"Canımız üzüm ister..."

Üftâde hazretleri, bir kış gecesi, talebeleriyle sohbet etmektedir. Bir ara sohbeti kesip; "Canımız üzüm ister, kim getirir" buyurur. Talebeler şaşırırlar. Birbirlerine bakışırlar. Zîrâ gecenin bir yarısıdır. Yerlerde bir metre kar vardır. Hem dahî şiddetli tipi! Yâni şu anda imkânsızdır. Ama Azîz Mahmud fırlar ayağa. "Derhâl bulup getireyim" der

"Pâdişah çağırdı, gitmeliyim!"

Birinci Sultân Ahmed Hân, büyükçe bir câmi yaptırır. Bir Cumâ günü inşaat biter. Açılış yapılacaktır. Herkese haber salınır. İyi de, Cumâ hutbesini kim okuyacaktır Pâdişahın zihninde bellidir isim. Azîz Mahmud Hüdâyî hazretleri. Bir vazîfeli Onu çağırmaya gider. Büyük zâtın evi Üsküdar'dadır. Haberi alır almaz iskeleye varır. Fakat bir fırtına, b

''Pâdişahımız gâlip gelecektir!.."

Pâdişah Sultân Ahmed, rüyâ görür bir gece. Uyanınca üzülür! Zîra rüyâsında, bir küffâr kralıyla güreşe tutuşmuş, ama kendisi sırtüstü yere düşmüştür. Görünüşte korkunç bir şey! Ama bu, bir rüyâdır. Ve her rüyâ tâbire muhtaçtır. Kim yapabilir bu tâbiri Adres bellidir. Azîz Mahmud Hüdâyî hazretleri. Acele mektup yazıp gönderir bu velîye. "Rüyâmızın

"Hayret! Bâzısı kerâmet görmek istiyor!"

Bir gün Azîz Mahmud Hüdâyî hazretleri, pâdişahın dâvetiyle saraya gider. Oturup sohbet ederler. Az sonra büyük velî abdest almak ister. Pâdişah ibrikle su döker. Sultânın annesi de, elinde havluyla beklemektedir. O ara içinden; "Bir kerâmetini görsem" diye geçer. Abdest biter. Büyük velî kurulanırken; "Hayret! Bâzısı kerâmet görmek istiyor. Hâlbuki